9 Şubat 2015 Pazartesi

koku hafızası üzerine birtakım sorular; lazanya üzerine bir güzelleme..

BAB I



koku hafızası üzerine birtakım sorular; lazanya üzerine bir güzelleme


“İnsan bazen hayret ediyor..”

Koku hafızası diye bir şey var ve bu şey bilim-kurgunun en vahşi fantezisi olan zaman makinesinin yapılmış halidir. Çok iyi hatırlıyor olduğun bir anı koku duyusu olmaksızın aklında canlandırmakla; hiç beklemediğin bir anda çıkıp gelen bir kokuyla renkler, sesler ve hissiyat da dahil olmak üzere resmen o anın içine geri düşmek arasında büyük fark vardır. Biri anımsamaktır, diğeri ise gerçekten o ana geri dönmektir, net!

Ve bence koku hafızası dediğin şey tamamen kancık bir sistemle çalışıyor. Bazen sana farkettirmeden hafızaya alır, yanındayken farkına varmadığın birinin kokusunu bile uzun bir aradan sonra başka bir yerde duyduğun da ''aa bu onun kokusu!'' diyebilirsin. Yalnızca anıları tekrar gözünün önüne getirmekle kalmaz, aynı zamanda o zamanki hislerini de yeniden hissedersin; tütsü yakıp mutlu mesut takıldığın yıllardan sonra başka bir mekanda aynı tütsüyü koklayınca yine şapşik bir gülümseme belirir yüzünüzde.

Bazen de evde tek başınıza otururken bir parfüm kokusu gelir burnuna, üstünü falan koklarsın yok, pencereden aşağı bakarsın yok, yoldan da kimse geçmiyor, gökten biri mi fıs fıs sıkıyor diye bakarsın; Yok yok! Nereden geliyor bu koku diye çıldırırıp köpüş gibi koklaya koklaya dolanırsın. Aydınlanman, ses gibi ışıktan sonra gelir; ''Ulan, burnunda tütmek deyimi buradan geliyor olmasın?''

Koca apartmana sinmiş nefis bir çörek kokusu artık bu dünyada olmayan babaannenin mutfağında beş yaşına geri dönmüş, yerde oturmuş oyun oynar haline götürebilir; vapurda esen rüzgarla gelen bir tütün kolonyası kokusu ,Allah uzun ömür versin, Nuri Amca ile Safiye Teyzem’in evine geri gönderebilir. Demem o ki koku hafızan ne kadar iyiyse, bir yerlerde bir anda afallayıp kalma, durduk yere gözleri dolu dolu olma ya da durduk yere sırıtmaya başlama olasılığın da o kadar yüksektir..

“Yemek yemek.. Fazla olursa şişman, az olursa pişman olunan eylemdir.”

Bir yemeği ilk defa yediğinizde yemeğin kendisini, beraber yediğiniz kişileri ve hatta o andaki hazzınızı hiçbir zaman unutmuyorsunuz. Haftasonu ne yemek yapacağımı düşünürken Burcu’nun ,ki kendisi hanımım olur, “lazanya yapsana be, n’olur!” demesiyle lazanyayı hayatımda ilk defa yediğim gün geldi aklıma. Şaziment Teyze yapmıştı hatta.. Masada bir müzisyen bir de yönetmen vardı, zaten ev de müzisyenin eviydi. Sonra ben o eve çokça gider oldum. O sofralarda hayatımda ilk defa yediğim yemekler listesine çok yemek ekledik. Belki zaman içinde bu listede o yemekleri de hep birlikte deniyor olacağız.

Hem yazmak için hem de aslında kökeni nedir diye baktığımda lazanya ile ilgili bir sürü şeyle karşılaştım. Bizim memlekette telaffuz ettiğiniz anda en az %85’inin telaffuzundan dolayı balık zannedeceği bir yiyecek. Fakat, gerek tarihi gerekse kelime kökeni açısından baktığımızda balıktan farklı bir şey olduğu alenen ortada.

Lazanya aslında Napoli kökenli bir yemek ve yıllar içerisinde geleneksel bir yemeğe dönüşmüş. Lazanya kelimesinin tarihi ise yemeğinden daha eski. Kelime kökeni ile ilgili 3 tane teori mevcut. Bunlardan birincisine göre; lazanya kelimesi Antik Yunan’da şeritler halinde kesilen makarna hamuruna verilen isim olan laganon kelimesinden geliyor. Bu kelime günümüzde lagana olarak hala kullanılmaya devam ediyor. İkinci teoriye göre, kelimenin kökü lasana ve Romalılar tarafından pişirme kabı anlamına gelen lasanum olarak kullanılmaya başlanmış ve lazanya yemeği yıllar içerisinde pişirildiği kaptan yemeğin ismine dönüşmüş. Üçüncü teori ise 14. yy İngilteresine ait loseyn kelimesinden türediği üzerine. Tarif ve yapım şekli olarak günümüz lazanyasına çok benzemekle beraber, tek eksiği domates sosunu barındırmıyor olmasıdır.

Gelelim tarifine.. Aslında daha iyisini yapabileceğimi biliyorum ve bir zaman sonra bu yazıya atıf olarak yeni bir lazanya tarifi daha verebilirim. Ama aşağıdaki tarifi uygularsanız güzel bir yemek yiyeceğinizi garanti edebilirim.

Malzemeler;

• Yarım paket lazanya
• 300 g kıyma
• 2 adet soğan
• 2 adet domates
• 3 yemek kaşığı sıvı yağ
• 2 adet biber
• Kaşar peyniri rendesi

Beşamel sos için;

• 2 yemek kaşığı tereyağı
• 4 yemek kaşığı un
• 2 su bardağı süt

Hazırlanışı

Geniş bir tavaya sıvı yağı alın. Küçük küçük doğradığınız soğanları ilave edin, biraz kavurduktan sonra üzerine kıymayı ilave ederek kavurmaya devam edin. Kıymalar yeterince kavrulunca doğradığınız biberleri ve kabuğunu soyup küp küp doğradığınız domatesleri de ilave edin ve orta ateşte 10 dakika kadar daha soteleyin. Üzerine yaklaşık 1 su bardağı sıcak su ekleyin. Tuzunu da ekledikten sonra ocaktan alıp soğumaya bırakın.

Beşamel sos için tereyağı ve unu küçük bir tencereye koyun ve orta ateşte kavurun. Üzerine sütü azar azar ekleyin ve topaklanmaması için sürekli çırparak karıştırın. Muhallebi kıvamına gelince ocaktan alın.

Kıymalı sos ve beşamel sos hazırlandıktan sonra ısıya dayanıklı bir fırın kabını biraz yağlayın ve tabanına lazanya dizin. Lazanyaların üzerine biraz beşamel sos dökerek güzelce yayın. Ardından üzerine kıymalı harçtan dökün. Üzerine tekrar lazanya koyun. Bu işlemi malzemeleriniz bitene kadar devam ettirin. En üstteki lazanyalara tekrar beşamel sos dökün ve kaşar peyniri rendesi serpin. Lazanyaların yumuşaması için 10-15 dakika kadar bekletin.. Son olarak 180 derece fırında yaklaşık 15 dakika pişirin. Üzeri tamamen kızarınca dilimleyerek servis yapın. Afiyet olsun.

Not: Yapmadan önce paketin üzerini okumanızı tavsiye ederim, çünkü bazı lazanyaların haşlanması gerekebiliyor, eğer haşlanması gerekiyorsa orada zaten belirtilecektir.

5 Şubat 2015 Perşembe

"Hayır, derdin neydi de yazıyorsun?" diyenlere cevaben

Selamlar,

Yaklaşık olarak 10 yıldır problem-süreç-çözüm üçlüsüne bakış açısının değişimine paralel olarak yemek yapma konusuna bakış açım da değişti.
Henüz birkaç yıldır kendime ait bir evde yaşadığım için mutfak ile olan ilişkim yeni başlamış olsa da, yediğim yemeğin nasıl yapıldığına dair ya da nasıl daha iyi yapılacağına dair derdim çok uzun yıllardır devam ediyor.

"Biraz da bundan katsak ne olur?" sorusuna maruz kaldığımız süre zarfında leziz şeyler yemekle beraber, olanı da mahvettiğimiz durumlar da olmadı değil. :)

Julie & Julia filminin de biraz etkisinde kalarak, yılsonuna kadar her hafta bir yemek yapıp; yapım sürecini, fotoğraflarını ve uslu durursanız tarifini paylaşacağım.

Tabii ki o ünlü sözü unutmadan : "Usta yemeğini yaparken çırağını tuz almaya gönderirmiş." :)

Yorumlarınızla, önerilerinizle katılımlarınız tabii ki mutlu edecektir.

Sevgiyle,

Eray,